27 Eylül 2010 Pazartesi

Memur bey biraz daha at eti alırmısınız??!


''Biz ailecek at eti yiyoruz, kızım 18 yaşında. Onu hep at etiyle besledim, son derece sağlıklı boylu poslu! At eti yararlıdır..'' Bu sözler karşısında dumura uğrayan polis memuru ağılda kesilmek üzere bekleyen zavallı atı merkeze götürmek üzere hazırlıklarına devam ederken esas dumuru adamın kendisine at eti ikram etmesiyle yaşıyor..'' Memur bey lütfen ikramımızı kabul edin!'' Ekrana bakarken yuh! dedim..
İkram ediyor bide.. Bambaşkadır Türk insanının misafirperverliği. Haklıdır da! Asla taviz vermez:))
Bu arada sahi nedir bu at eti, eşek eti? Neden yenmez? Çeşitli kültürlerde her ikisininde yendiğine şahit oldum. Örneğin Eşek eti Çinde bulabileceğiniz en pahalı ve en önemli yemek! Özel bir davette masanın ortasında yer alır. Yemek istemeyincede oo! en pahalı yemek bu! Kedi-Köpek hiç görmedim sokaklarda, onlarıda yiyorlardı nasılsa..Biyolojik açıdan değerlendirdiğimizde etçil hayvanların etinin çokta sağlıklı olmadığını rahatça söyleyebilirim. Peki at? Bunun tamamen duygusal nedenlerden kaynaklandığınını düşünüyorum.
                          
Türk kültüründe (aynı zamanda bozkır kültüründe) atın çok önemli bir yeri vardır. Örneğin Türk halk inançlarında yer alan Boz Atlı Yol tengrisi yolda kalan, sıkıntıya düşen, darda kalanların yardımına koşan bir varlıktır, Karaçay-Malkar Türklerindekız tarafına söz kesilmeye gidildiğinde, kızın babasına ve süt annesine birer at hediye edilir. Yalnız hediye edilen atlara binilmez ve at kızın dayısına hediye edilir. Aynı zamanda atın nazara karşı etkili olduğuna dair bir inanç vardır. Kapılara asılan at nalları ve nazar boncuklarında kullanılan at kılları bunun en güzel örnekleri arasındadır.
Türkler yaklaşık 5500 yıl önce atı evcilleştirdiler. O zamandan beri at insanoğluyla beraber sahnede yer almakta. Geç evcilleşmiş olmasına karşın çiftçilik, ulaşım imkanları ve savaşlarda getirdiği üstünlüklerle, sosyal hayatı olumlu yönde değiştirmiştir. Bir anlamda medeniyetin gelişmesine büyük katkıda bulunmuştur.
Bütün bunların yanında atın sahibine bağlı son derece duygusal bir hayvan olduğunu da unutmamak gerekir.
Konuyu dağıtmadan söylemek gerekirse.. Bizlerle yüzyıllardır beraber olan bu hayvan azıcık saygıyı ve sevgiyi  haketmiyormu? Sucuk ve kıyma olmasından bahsetmeyeceğim bile..

Seni yeneceğim İstanbul!



Genç Sith Lordları huzursuz.. Benden duymuş olmayın! Fazla söze gerek yok!

26 Eylül 2010 Pazar

Ben Bir Tespit Yaptım!!

Evet! Enerjimi emen bir pazar gününün daha sonuna gelmiş bulunuyoruz sevgili arkadaşlar..Pazar günleri sadece enerjimi tüketiyor? Hayır! Beraberinde bütün yaratıcılığımı da alıp götürüyor..Huzursuz bir karın ağrısı sanki! Şimdi pazar günü buhranından sizleri azıcık uzaklaştırıp  İstanbul'a gelen İngiliz turistin fantastik dünyasına götüreceğim! İşte İngiliz dostumuzun gözünden İstanbul :))

< Şehirde cazdan metale ve alaturkaya kadar her türlü müziğin dinlenebileceğ i barlar var. Kentin en ünlü gece kulübü ise Reina.

 < Yüksek sınıf bir eğlence mekanı olan Reina'ya  ulaşmak bir kabus! Türkler inanılmaz bir saldırganlıkla araba kullanıyor ve özellikle bu mekanın bulunduğu hatta trafik insanı çileden çıkarıyor.


< Reina'nın kapısı nda ilginizi ilk çeken şey; çift taraflı park etmiş Mercedesler ve sinirli bodyguardlar oluyor. İçeri girerken üzeriniz aranıyor. Bunun nedeni olası bir El Kaide saldırısından çekinilmesi değil, Türk erkeklerinin silaha olan merakı. Geçmişten gelen 'at, avrat ve silah' tutkularından vazgeçemeyen Türk erkeklerinin çoğu silahla dolaşıyor ve onlara karşı dikkatli olunması gerekiyor.
 
< Müthiş bir manzaraya sahip olan Reina'da  her türlü içki bulunuyor. Mekanda eğlenen Türk erkekleri  Rus bodyguard' lara benziyor. Kadınlar ise sarışın, mini etekli, etine dolgun ve erkekleri tahrik etmek için mutlaka göğüs dekoltesii veriyor! Kadınlar dansöz gibi kıvırıyor. 

< Erkeklerse bir metronun içinde tek elleriyle demire tutunmuş bilinçsizce sağa sola sallanan tipler gibi.

< İnsanlar gece boyunca eğlenir gibi yapıp, aslında birbirini kesip sevgili arıyor. Reina' daki şişko erkeklerin yanlarındaki kadınlar için fahiş fiyatlara şampanya patlatması tam bir Ortadoğululuk göstergesi. 

< Türk  erkeklerinin hepsi birer John Travolta. Sık sık tuvalete gidip saçlarını ıslatıyorlar, gömleklerinin bir düğmesi açık dolaşıyorlar ve etrafa vurucu bakışlar atıyorlar. Bu halleriyle çok gülünçler.

< İstanbul öyle bir kent ki, her yer güvenli ama insanları güvenilir değil! Sokaklarda türbanlı hatta kara çarşaflı kadınlarla transeksüeller birlikte yürüyor. 

< Bazı restoranları New York'unkilerle  yarışacak düzeyde ama Ortaçağ'dan kalma karanlık köşeler de var.

Belliki İngiliz dostumuz İstanbul karşısında şaşkına dönmüş...Eşi benzeri bulunmayan bir çeşitlilik örneği İstanbul, çarpar adamı:)

25 Eylül 2010 Cumartesi

İzleyicinin Suçu Ne?!

Ben soruyorum bu soruyu!! Pazarlama okuyan arkadaşlar bilir toplumun ruhsal-fiziksel sağlığını ve gelişimini  olumsuz yönde etkileyen ürünlere gösterdiği talebe ''sağlıksız talep'' denir..Tv çok izlemem arada bir elime kumanda geçer. Geçmez olaydı! Bu hafta prime time'da yayınlanan bütün dizileri izledim. Sezarın hakkı Sezara. Ezel gerek kadrosu, oyuncuları ve müzikleriyle sezonu önde kapatır. Buraya kadar herşey güzel.


Ancak birde Fatmagül var. Tamam dizi için uğraşılmış belli ama insanların gözüne malum sahneyi sokmak niye?  Tamam hadi oldu diyelim..Bunu neden aynı hafta içinde 5 kez yayınladınız? Bana geri kafalı dediğinizi duyar gibiyim, ben kanalı değiştireyim olur biter..ııı ıh! Kazın ayağı öle değil efendim, hatta böle! Şiddet ve cinsellik nasıl oluyorsa toplumdan daha çok talep görüyor. Yapımcılar bunu biliyor. Sağlıksız talebi daha da sağlıksız hale getirerek insanlara pazarlama süreci artarak devam ediyor. Lakin bu noktada benim tepem atıyor.. Etik değil efendim! Sözüm kanalını değiştir diyenlere diziyi izleyen ilkokul çocukları fatmagül'e benziyor diye arkadaşlarını taciz etme girişiminde bulunmuş. Bu sadece bir örnek, neymiş? Kanal değiştirmekle bu işler olmuyormuş..Gazeteyi artık endişeyle okuyorum. Bu en basit örnek. Belkide bundan sora sadece eve çizgiroman sokmalıyım? Toplumda gittikçe artan şiddet eğilimine bu tür yayınlar iyice tuz biber oluyor.. Cuma günü Show tv de ''Deli Saraylı'' yayılanıyor. İzlemişsinizdir belki. Bir dakikasını bile sıkılmadan hem gülerek hem düşünerek izledim. Dizide aslında herşey o kadar güzel anlatılıyorki..Tabi anlayana! İzlenmiyor diye işallah salak saçma bir bahaneyle bitirmez diziyi show tv.
 
Toplumumuzun her zamankinden daha fazla umuda, neşeye, birlik ve beraberliğe ihtiyacı olduğu zamanda neden iç karartıcı, şiddet içeren dizilere ağırlık veriliyor? Yoksa?? Neh?.. Neyse efendim..Sizler bunun üzerine düşününüz.. Ben bir daha kumandaya yaklaşana kadar:)) 
Mutlu haftasonları!

24 Eylül 2010 Cuma

Meraklısına!

Resimde gördüklerinizde balık meraklısı arkadaşlar için:)






Vans lar ve gözlük gerçekten başarılı:)

Ornitorenk severler merhaba!

Evet yanlış okumadınız! Ornitorenk ve her türlü canlıdan hoşlanan arkadaşlar için bir blog hazırlamaya karar verdim. Bugüne kadar gördüğüm ve hayranlık duyduğum canlılar için hazırladığım yazıların yanısıra evinizin arkabahçesinde ve içinde yaşayan, sizden saklanan küçük dostlarımız hakkında da ilginç bilgiler vereceğim.
Diğer yandan dünyayı kendi bakış açımla paylaşmak niyetindeyim sizlerle:) Şimdi ilk post'uma başlayabilirim!



İlk bakışta ağlak gözlü bir çift balığa benziyor! Ama onlar japon balıklarının en özel türlerinden biri olan Bubble eye goldfish. Türkiye de çok aramama karşın bir türlü bulamadım. Aslında kendimde elde edebilirim bu balık türünü ama gerçekten zahmetli. 




Bir kaç japon balığı türünün melezlenmesiyle oluşan bu balığın bakımı son derece dikkat gerektiyor. Akvaryumda asla keskın maddeler bulunmamalı, yanakları bu yüzden patlayabilir. Patlayan yanakları zamanla  kendni onarsa bile mikrop kapabilir.  Çinlilerde Japon balığı herzaman bolluk ve bereketin bir sembolü olarak kabul edilmiştir. Bu yüzden pek çok çin motfinde bu balığa rastlamak mümkündür. Üzerinizde balık sembolünü  taşıdığınız sürece hayatnıza olumlu enerjilerin bulunacağına dair yoğun bir inanışları vardır.
Japon balığının çok yakın akrabası bizim tatlı su balığı olarak bildiğimiz sazan balıklarıdır. Bu grubun diğer bir alt türü ise Koi fish olarak bilinir.


Koi fish özellikle uzak doğuda bir dövme motifi olarak kullanılır. Sizinde tahmin edeceğiniz gibi çok özel bir anlamı vardır.

 
Koi balığı amaca ulaşmak için gerekli olan azmi, çabayı, gücü ve cesareti sembolize eder. Efsaneye göre koi balığı nehir akıntısına ters yönde yüzerek bir şelaleye ulaşır. Eğer şelalenin üzerindeki ejder kapısına ulaşacak olursa dönüşüme uğrayacak ve bir ejderha olacaktır. Balık çabalarının karşılığını alır ve en sonunda şelalenin üzerindeki kapıya ulaşmayı başarır. Dönüşümü tamamlanmıştır.O artık bir ejderhadır.



Bu motiflere baktığımız zaman fiziksel olmaktan öte ruhani bir gelişimin söz konusu olduğunuda düşünebiliriz.
Aynı zamanda yine çinde de görüldüğü gibi bolluk ve bereketin sembolüdür. Nekadar çok Koi balığınız varsa o kadar zenginsiniz demektir. 
Renkleri ve çeşitlerinin fazla olmasıyla balıklara küçüklüğümden beri bayılıyorum..Hepsi birbirinden güzeller. İyiki varlar. Bir akvaryumu izlerken gerçekten büyük mutluluk duyuyorum. Çok yakında evcil hayvan fuarı açılacak solungaçlı dostlarımızı görmek için sabırsızlanıyorum:))
Şimdilik Zeyn'in dünyasından bu kadar haberler:)) Sağlıcakla kalın