30 Kasım 2010 Salı

Yine lodos..


Haftanın 3 gunu lodos görmezsem rahat uyuyamam! Hatta bir lodos bir yoğun sis.. Ardarda gelmeli!!..Böylelikle Mega kentin  trafiğinde inanılmaz bir yoğunluk oluşur, tekerlekli araçlarda izdaham yaşanır bende bunları bahane ederek adımımı sokağa atmam!
İstanbula döndüğümden beri şikayet ettiğim tek şey var..EVE DÖNEMEMEK! Yanlış okumadınız..Sokağa çıkıyorum, akşam 4-5 gibi de eve dönmek istiyorum..İmkansız..Trafik sıkışıyor sıkışıyor..Tek kelimeyle muhteşem! Evime dönemediğim bir şehirde yaşamaktan hoşnut değilim.

Neyseki arada deniz kenarına inip soluk alabiliyorum.. Deniz herzaman güzeldir..Lodosu olsada olmasada..
Aklıma hep eski bir hikayeyi getirir hem. Denizler Tanrısı Poseidonun hikayesini..
Poseidon Yunan mitolojisinde denizlerin, depremlerin ve atların tanrısıdır. Elindeki 3 dişli asayla yere vurduğunda depremler meydana gelir. Poseidon hırs ve gücü temsil eder. Posedon'un hırsı Atlantis'in yok olmasına sebep olmuştur. Bunun nedeni ise dünyanın en mükemmel şehrini inşa etme arzusudur.. 


Yüzyıllar boyunca insanoğlunun doğa ile olan mücadelesini temsil etmiştir Yunan mitleri..Ancak bu mücadelenin galibi baştan belli değilmidir? Günümüzde hala bazı yunanlılar denize şarap dökmektedir Poseidonun şerefine..

 Deniz hiç bir zaman cömertliğini esirgemez bu dünyadaki canlılardan..Karada yaşayanından da denizdekinden de.. Bütün bu cömertliğine karşın bizler onu kirletmekten, üstüne dolgu yapmaktan hiç çekinmeyiz..





Unutuyoruz belki ama denizler olmadan yaşamda olmaz..

................................................................................................
Bugün Haydarpaşaya uğradım.. Resim alacaktım ama yok yok yok!!
Bellek kartım yanımda yok..Haydarpaşada dedi zaten bana..
Çekme beni böyle..
İstemiyorum..
Kırgınım ..


Peki diyip uzaklaştım.. İhmalkarlık denen şey milletçe kanımıza işlemiş..Üzüntü verici..



Buruk bir şekilde penceremden Haydarpaşaya bakıyorum şimdi.. Lütfen biran önce eski haline getirin onu..Tekrar trenler kalksın.. Hayat gelsin oraya..İstanbul bu şekilde haddinden çok ama çok daha fazla can sıkıcı..





19 Kasım 2010 Cuma

Evcilleşmek?

Bu hafta sadece gözlem yaptım..Elle tutulur bir çalışmam yok. Akşam bir ara dışarıya çıkma tenezzülünde bulundum.


LAN?! Herkezmi sokakta? 
Napıyorsunuz? 
Yiyoruz! İçiyoruz! 
Peki..


Bakın bu arkadaşta yiyor..Hemde adabıyla..Aç gözlülük etmeden sadece yemesi gerektiği kadar..



Sevgili bitkim..Venus Sinek kapanı



Dionea muscipula  anavatanı yağmur ormanları, nitrojen ve fosfor açısından fakir topraklarda yetiştiğinden çareyi böcekleri ve araknidleri avlamakta bulan nadir ve güzel bir bitki..
Kapanların içerisinde bulunan minik tüycüklere bağlı bir iletim sistemine sahip.. Üzerine konan bir böcek tarafından saniyede 3 kere uyarılırsa küçük bir elektriksel sinyalle uyarılan kapan talihsiz böceğin üzerine kapanıyor.
Daha sonrada sindirime uğruyor. Soğanlı bir bitki ve evet hava soğuduğu için kış uykusuna yatması gerekiyor..Güzel bir yer hazırlayacağım balkonda kendisi için :)


Evcilleştirmek..



Tilki:
- Sen buralı değilsin, dedi, ne arıyorsun burada?
- İnsanları arıyorum, dedi küçük prens. "Evcilleştirmek" ne demek?

Tilki:
- İnsanların tüfekleri vardır, dedi. Hayvanları vururlar. Can sıkıcı bir
şeydir bu. Tavuk da yetiştirirler! İlgilendikleri tek şey budur. Sen tavuk mu
arıyorsun?


Yoo.. dedi küçük prens. Ben dost arıyorum. "Evcilleştirmek" ne demek?
- Artık herkesin unuttuğu bir şey, dedi tilki. "Bağlantı kurmak" demektir.
- Bağlantı kurmak mı?
- Öyle ya, dedi tilki. Sen daha benim gözümde yüz binlerce başka çocuktan
ayırt edilmeyen küçük bir çocuksun. Sana ihtiyacım da yok. Senin de bana
ihtiyacın yok. Ben de senin gözünde yüzbinlerce başka tilkiden ayırt edilmeyen
bir tilkiyim. Ama, sen beni evcilleştirirsen, birbirimize gerekli oluruz. Sen
benim için dünya yüzünde biricik olursun. Ben de senin için dünya yüzünde
biricik.
 

(Küçük prensten sevdiğim bir bölüm)

 Eğer bir gün evcil bir hayvanınız olursa... Ya siz yada o..İkinizden biri ölene kadar asla birbirinizi bırakmamanız gerekir..Onu sokağa bırakmak yada başkasına vermek, kalbini kırmanın ve öylece bırakıp gitmenin en kötü yoludur..
 O yüzden bir hayvanı yanınıza almadan önce iyice düşünmeniz gerekir..Laf olsun diye yapmayın bunu..
Sokaklar terkedilmiş ev hayvanı dolu..Sahipleri daha fazla bakamayacağı için sokağa salmışlar.. 
Varsa yanınızda bir hayvanınız, sevin onu bırakmayın..Çünkü günün birinde siz istemesenizde ayrılmak zorunda kalabilirsiniz..

Benim evcil hayvanıma ne mi oldu? Onuda başka bir yazıda anlatırım size..

 

17 Kasım 2010 Çarşamba

Yan Komşumuz Lady GAGA!

Yan apartman komple Erzincanlı bir aileye ait! Bende mükemmel yüzsüz bir komşuyum! Balkonda tarhana kuruturlar isterim, mantı açarlar isterim, börek yaparlarken görürsem yine isterim!
Bayramlarıda kurbanlarını mutlaka keserler. Sabah bi ara dana sesi duydum. MÖÖÜĞĞÜ diye sesleniyordu. Koşup bakmak istedim ama kalkamadım yerimden. Ve yine balkona çıktım komşuların ne yaptığını görmek için..


Koca danayı kesmiş olamazlar hala ses gliyor! E peki bune? Lady GAGA kıyafetlerini çıkarıp balkona mı attı?
GİTTİ DANA!


Büyükbaş hayvancılıkta sıkıntı ciddi boyutlara ulaştı ama bu henüz çok belirgin değil. Nereden mi biliyorum?


Bu olay Türkiye'nin sarp sınır kapısında gerçekleşti. Yurt dışından kaçak et! Geçen yılki olaylarda yasa dışı yollardan Türkiye’ye sokulmak istenen bin 166 litre akaryakıt, bin 360 kilogram et, 120 karton sigara ele geçirilirken, bu yıl kaçak olarak yurda sokulmak istenen 5 bin 370 litre akaryakıt, 5 bin 735 kilogram et ve 122 bin 678 paket sigara ele geçirildi.
Rakamlar hayli şaşkınlık verici. Et hepsinden daha kıymetli! Kurbanlık alımında ithal hayvanlar tercih edilmedi. Besiciler ve yerli üreticiler ithal hayvan alımının sürekli olmasından endişe ediyorlar. Tarım ülkesiyiz biz, şimdi dışarıdan et alıyoruz!

Ve baba mesleği dericilik. Üreticiler sıkıntı içinde, hangisiyle muhabbet etsem şikayet içerisinde hayvan yok deri yok! Ege üni ziraat fak. çalışmaları vardı bu konuda. Umarım yeterli ödenek ayrılırda başarılı olur hocalar. Zira okuldaki bütün ödeneği çatır çatır yiyor tıp fakülteleri...

Şimdi gidiyorum! Deri mağazalarına bakacağım yine! Evet deri ceketlere bayılıyorum bildiniz :)

Mutlu bayramlar

 

13 Kasım 2010 Cumartesi

Hareketli resimler..

Kanatlı hayvan resmi çekmek zor zanaat..Sürekli panik halindeler, koşuyorlar, uçuyorlar ve kaka yapıyorlar!
Ürkütmeden ona yanaştığım için çok şanslıyım!

Güvercinler her yerde. Balkonumuzda, cami avlularında, çatımızda ve sokaklarda. Geniş koloniler halinde yaşıyorlar. Siz farketmesenizde sayıları gittikçe artıyor. Doğal düşmanları şehirlerde neredeyse hiç yok..
Avrupada bu hayvanları sokak ortasında beslemeye kalkarsanız sizi dövüyorlar! Şaka! Ama çok ciddi para cezaları söz konusu. Etrafı pislettikleri için şehir sakinleri onlara çok hoş gözle bakmıyor. Bazı durumlardada pis oldukları idda ediliyor.


Bana gelince güvercinsiz bir şehir düşünemiyorum :) Onları izlerken çok eğleniyorum. Erkek güvercin dişinin yanında gıdısını şişirerek kendi etrafında dönüyor..dönüyor..Mesajı açık. Güçlüyüm! yakışıklıyım! sağlıklıyım! Beni beğen! Çokta farklı sayılmayız hani :D

Cami avlularının ve şehrin vazgeçilmezidir güvercinler..Pek çok renge ve desene sahiptirler..Dostluğun ve barışın simgesi olarak biliriz onları..
Beyaz güvercin heryerde her zaman kutsal, saf ve iyidir. Törenlerde, birçok büyük kitle olayında yüzlerce beyaz güvercin uçurulur, tabii ki estetik olsun diye değil:)
Herşeyden önce güvercin Nuh´un Gemisi´ nden ilk ayrılan veya sular çekildimi diye yollanan haberci kuştur. Saflık simgesi olması nedeniyle ruh güvercinle simgelenir ve günahın bedende kaldığına inanılır, sanki günahkar ruhlar yokmuş gibi. eski Pagan dinlerde beyaz güvercinler kurban edilirdi, şimdi de barış ve dostluk simgesi olarak uçuruluyorlar.
Gün ne zaman başlarsa tıpkı onlarda bizim gibi devam ediyorlar bu dünyadaki yaşam yolculuklarına.. 
Bir iki tanesini yemlemeyi unutmayın rastaşırsanız;)


Mutlu hafta sonları

12 Kasım 2010 Cuma

Saçmalıyorum öyleyse varım!


Hela, Taharet, Hararet, Tayyare, TAHTEL BAHİR!! Bunlar telaffuz ederken en çok eğlendiğim kelimeler!! Eski türkçe ve farsçanın karışmış olduğu kanısındayım! Tahtel bahir dediğimiz alet hem suyun altında gidebilen hemde savaşan bir makine..Anlayacağınız günümüz denizaltısı..Nükleer olanından hemde..




İhsan Oktarın Kitbul hiyel isimli romanında çılgın mucit Yafes Çelebinin tasarımını yaptığı alet namı diğer..Denizaltını çok anlatmayacağım size, içerisinde barınması ve kumanda etmesi oldukça zor bir araç..Burada çalışan personelın kıyafetleri ve erzağı bile özel oluyor..Psikolojik olarakta oldukça zorlayıcı..Çok azımız daracık bir alanda güneş ışığı görmeden yaşamak ister..


Pekii..O zaman az güneş ışığı ve yüksek basınç seven canlıları size anlatmama izin verin..


Dragonfish! 30-60 cm boyutu olan bu hayvanla hiçbirimizin karşılaşmak isteyeceğini sanmıyorum..Zaten oda bizi istemez! 250- 5000 feet derinliğinde yaşayan bir canlı..Bahsedilen derinliğe nerdeyse hiç gün ışığı gelmiyor, basınç çok yüksek ve yiyecekte az..Ayrıca ışığa duyarlılığı çok az..Işığa bu denli duyarsız bir hayvanın neden sağında solunda ışıklar yaktığı ise ayrı bir merak konusu..Bazılarının biyolüminensans yapan alt seviyeli organizmalarla  beraber yaşadığı için istemsiz olarak ışık yaymasıda söz konusu olduğu düşünülmekte.



Anglerfish..Benden nekadar uzaksa bende o kadar mutluyum..Kocaman ağız, Dibe düşen en ufak bir kırıntıyı bile kaçırmamak için oldukça uygun..Işıkta saçıyor..



En sevmediklerimden biri işte! Pelican eel..Amaçsız derecede büyük bir ağız uzun ve ince bir vücut..1 metreye kadar ulaşıyor boyu..Neyseki çok nadir görülen bir tür. En harika yanı ise 8000 metre derinlikte yaşıyor olması..Evet istesekte göremeyiz!


Birtane daha! Viperfish..250- 5000 feet derinlikte..Yanılmıyorsam 40-60 yıl yaşayabiliyor..Boyutları yine 60 cm civarında..Bildiniz yüzeye çıkamıyor buda!


Dumbo Octopus. Bir derin deniz ahtapotu.. Başının kenarında bulunan kulakçıklar Walt Disneyin Dumbo isimli çizgifilmindeki filin kulaklarını andırdığı için verilmiş..Diğerlerinden daha sevimli

Ben derin deniz hayvanlarından çekiniyorum..Gerçekten! Sizler sevdik biz bunları diyorsanız..Daha farklı türleride tanıtırım..
İsteğinizi yorumlar kısmına bırakabilirsiniz:))

9 Kasım 2010 Salı

Uyku! Hemen Şimdi!

Tanıyanlar bilir..Trafik, kalabalık, gürültü, insan akını..Hoşnut olmuyorum..
Nişantaşı! Yanlışlıkla geçtim..Sevmiyorum..Ürkünç! Orada gördüğüm tek bir şey beni gülümsetti.. Sadece tek bir şey..
Sizinle paylaşmak istedim onuda..



Gülümseyin azcık..Dünya tatlısı elma şekeri :))HEPSİ BİZİM!
Yarın makinamı alabilirmişim servisten mutluyum:))

Fotoğraf makinasıyla imtahanım!!

Sony yetkili servisinden günlerdir ses çıkmıyor!! En sonunda dayanamayıp dün telefon açtım, n'oldu benim makina? Parça mı yok elinizde dedim..Sipariş verilmiş bekleniyor..Güzel.. Peki borcum ne kadar?
Hanfendi borcunuz yok Sony'nin kampanyası var eski cihazların parçaları ücretsiz..
Ağzım kulaklarımda kapattım telefonumu..1 hafta daha bekleyeceğim :) Sizinde bozuk sony cihazınız varsa bir yoklayın yetkili servisi..Kampanyayı kaçırmayın..


Macroda çekim yapmakta zorlanmanın yanısıra karanlık mekanlarda beni oldukça zorluyor. Ne yazıkki istediğim temayı her zaman tutturamıyorum..:/ Prof. yardıma ihtiyacım var..


Mum yakma..Çok eski çağlardan günümüze kadar gelen eski bir gelenek..Hikayesi pagan dinlerine kadar  dayanır.. Roma parçalanma dönemine girdiğinde halkını bir arada tutmak için çok çaba sarfeder..Son çare olarak halkını hristiyanlık çatısı altında toplamaya karar verir. Ancak çok değişik inanç sistemlerine sahip halkın hristiyanlığa geçmesi çokta kolay olmamıştır..O yüzdendir ki bazı pagan gelenekleri hristiyan dininin içerisinde zamanla eritilmiş ve günümüze kadar gelmiştir. Tahmin edileceği üzere aynı adet günümüzde de, müslüman-Türklere Mecusilerden ve Hıristiyanlardan geçmiştir..



Geçtiğimiz yazılarda birbirinden ilginç heykellerin kimin tarafından yapıldığını sormuştum hatırlarsanız. Heykellerin yaratıcısı  Gian Lorenzo Bernini' dir. Romanın dört bir yanına Barok tarzı heykelleri dağılmış durumdadır.  En meşhurları gördüklerinizdir..




Bernini her ne kadar Vatikan için çalışmış olsada bazı kaynaklar kendisinin gizli bir pagan hatta ilimunatı üyesi olduğunu idda etmektedir (Dan Brown:) Yine rivayete göre Berninin bu kadar çok heykeli bir ömre sığdırmasının mümkün olmadığını, heykellerinin küçük modellerini hazırlayıp çıraklarına yaptrdığını idda edenlerde vardır..Ancak  her ne olursa olusun kendisinin heykellere yaşayan birer suret kazandırdığı tartışılmazdır.. 
(Devamı akşama)

1 Kasım 2010 Pazartesi

LODOS BALIĞI GİBİYİM

Fotoğrafa bakıcak olursak macroda çekim yapma konusunda sorun yaşadığım bariz..Çok güzel bir resim olabilirdi ama beceremedim işte..

Pancratium maritimum (Kum zambağı) Bütün akdeniz kıyılarında ve Karadenizin kıyılarında yetişen harika bir çiçek..Çiçek açtıklarını sadece ağustos ve ekim ayları arasında görebilirsiniz..
Sahil alanlarında hızlı bir betonlaşma süreci yaşandığı için bu çiçek tehlike altındadır. Türkiye dışına çıkarılması suçtur..
Sahile indiğimde zambaklara hayretle baktım.Kumun içinden olanca güzelliğiyle çıkmış, rüzgarın etkisiyle hafifçe sallanıyorlardı..



Ayak izinin sahibi köpekgiller familyasından..Ancak gerçekten bir köpeğe ait olmak için fazlaca büyük, kuş gözlem ekibinin kaybolan yarısının bu hayvan tarafından yenmediğini umut ettik..Neyse 200 metre sonra kendilerini bulduk..Farklı bir yoldan gitmişlerdi gözlem evine..

.........

Tür tayinini sonraya bırakıyorum..
Bugün gerçekten keyifsizim..Bildiğiniz Lodos balığı gibi bakıyorum!! Bir kaç gün bağlantım olmayacak, nakil yaptıramadım..
Şimdilik bu resimlerle idare edin, çok daha güzellerini koyucam :)
Mutlu haftalar..